"Music Together" ile ilk tanışmamız


Ayça'nın blogunda gordum ilk defa linkini "Music Together"ın. Sonra da Montessori grubunda Yapıncak'ın yazılarını takip ettim. Siteyi incelemiştim ve içim gitmişti. Adana'dayım ve bu tip güzel aktivitelere katılamıyoruz kızımla diye. Muziğimiz evde eksik olmaz aslında gerek çocuk şarkıları, gerek büyük şarkıları:) Beraber dans ederiz kızımla. Kendisi de muzik duyunca, pardon ritm demeliyim, hemen dans etmeye başlar ama bu deneyim farklı diye düşünürdüm hep. Grup olması muhakkak çok farklı bir enerji yaratıyordur, hem büyükler hem de çocuklar için. Haklıymışım...

Ailecek bir haftasonu İstanbul kaçamağımızda, tesadüfen aynı tarihlerde "Music Together"ın da demo dersleri olacağı haberini aldım ve hemen sitesine girip kaydoldum. Dersin oldugu yer, Salon Sanat, Caddebostan'da, biz ise Yeniköy'deyiz ama olsun böyle bir fırsat kaçmaz. Demo dersinden de bizi bekledikleri mesajı geldi. Bir gece önce de ders sırasında dikkat etmemiz gerekenler mesajı geldi (itiraf etmeliyim tüm süreç çok profesyonel işliyor). Beni en çok şaşırtan ve düşündüren konu ders süresince kızımla konuşmamam gerektiği idi. Nasıl yani, ben sürekli konuşurum onunla, bu da nereden çıktı!: İlk tepki. Yaa aslında ne guzel bir fikir. İkimiz için de (pardon babamız da vardı, üçümüz demeliyim.) güzel bir deneyim. Montessori'deki sessizlik zamanı geldi aklıma. Evet burada çoook büyük bir fark var. Dolu dolu müzik olacak, ama konuşma yok. Anda kalmak, odaklanmak için farklı bir bakış. Sözsüz iletişim üzerine bir saat ve müzik tabiiki...

İçim içime sığmıyor ama bir yandan da aklıma getirmemeye çalışıyorum, böyle anlarda, biliyorum batıl inanç ama hep bir seyler ters gider, gerçekleşemez bir şekilde istediğim. Benzer bir durum da oluyordu neredeyse. Bindiğimiz taksinin lastiği patladı. Allahtan bize bir sey olmadı ama zaman daraldı. Stres başladı. Bir yandan sakin ol Sedef, taksi değiştirdik, başka yapabileceğin bir ey kalmadı diyorum diğer taraftan da geç kalırsak dahil olmak olmaz şimdi bak gördün mü, katılamayacağız diyorum. Neyseki zamanında yetiştik. Yer de çok kolaymış hemen bulduk.

Saat geldi ve biz çember olduk. Yapıncak bir kere daha bir saat içinde neler yapabileceğimizi anlattı. Her çeşit müzik var. Bazen sakin sakin oturarak söyleniyor. Bazen de marakaslar, tefler çıkıyor, dansediyoruz. Kızım en minikleriydi içlerinde. Benimle birlikte danseden ve kucağımda dönerken kahkahalar atan kızım neredeyse ders sonuna kadar etrafında neler oluyor diye bakındı. Dansetme modunda değil, gözlem modunda dikkatlice etrafında dönen anneleri, her yerde danseden çocukları izledi. Bir iki takıştı birkaçıyla...Ama mutluydu halinden.


Dersin sonunda birden dansetmeye başladı ve deli gibi kendi etrafında dönmeye:) Biz o kadar döndük ki etrafında kendisi de sonunda yaptı. Hiç Derin'i bu şekilde görmememiştim. Deli gibi kendi etrafında dönüyor sonra ileri geri figürler yapıyor, tekrar dönmeye başlıyor. Müzik bitmiş, biz sohbet ediyoruz ama onun umrunda değil. Kendi iç ritmiyle hareket etmeye devam ediyor. Hatta onu gören Yapıncak, "yaa bir müzik koyalım" dedi ama diğer velilerden o kadar çok soru geliyordu ki fırsat bulamadı. Kızım için ise zaten çok farketmezdi. Halinden memnundu:)



Öğrendiklerime gelince;
  • Müzikli dakikalarımızı konuşmadan geçirmek güzeldi evde de devam ettik. Zaten çok konuşmazdık ama artık daha programlı şekilde önceden kaç şarkı dans edeceğimizi düşünüyorum ve dışarıdan müdahalelerle bölünmemeye çalışıyorum.
  • Evde genelde kucağımda oradan oraya dans ediyoruk, Derin'de yere bırakıyorum çokça, evin içinde dolaşmaya başladık artık.
  • Sessizlik için uyguladığı yöntem bence çok iyiydi. Önce gürültü yapıp sonra sessizlik zamanı demek. Bir kenara yazdım gerekirse uygulayacağım.
  • Müzik kızıma çok iyi geliyor, müzik herkese iyi gelir aslında ama yararını anlatan tüm yapıan deneysel çalışmalar bir yana, müzikle mutlu oluyoruz. Onu mutlu görmek içimi ısıtıyor.
0-5 yaş arası çocuğu olan herkese çok çok tavsiye ediyorum. Benzer bir olayı Adana'da yapmayı planlayan Iraz'ı da canıgönülden destekliyorum. Ekim'de Adana'daki müzikli saatleri konuşmak üzere buluşmak dileğiyle...

Atdağı Lokantasında Tavuk


Pazar günü, arkadaşlarımızla yemek ritueli, nereye gitsek? Şehrin içinde bir lokanta, balık mı? Hayır yaylaya gidelim dedi kocam. Hem de Atdağındaki tavukçu diye de ekledi sonrasında (Benim Akdağ anladığım ama aslında Atdağ olan yer, Namrun'dan yaklaşık 10 km önce) Daha önce bir kere gitmiştik ama üzerinden seneler geçti. Derin yoktu:) Derin ile yaylaya gitmek güzel olur diye düşündüm ve herkes tamam dedikten sonra yola koyulduk. Amaaa yolu unutmuşum. Aman allahım o ne yol nasıl virajlar, için dışıma çıktı desem yeridir. Neyseki minik kızım çok tepki vermedi. Uzuuun bir yol sonunda lokantaya vardık. Uzundu ama çok güzel manzaralardan geçtik. Toroslar gerçekten harika.(Bir yandan da "şimdi Amerika'da olsak nasıl renkli bir sonbahar olurdu"yu yadetmeden geçemedik:) Çam ağaçlarının içinden, kadıncık barajının yanında dağa çıkmaya devam ettik vee lokantamız, şahane bir vadiye bakıyor!Arabalardan indik. Bir aileyi daha bekliyorduk, o yüzden de onlar ve yemekler gelene kadar çocuklarımızı takip ettik. Kazım ve Derin. Derin hemen "taa, taa" diyerek çakıl taşlarına gitti ve birer ikişer elini taşlarla doldurdu:) Kazım'la oynamaya başladılar. Aslında yanlış oldu, Kazım'la yanyana oynamaya başladılar. Kazım yaklaşık "fındık Derin" deyip onu opuyordu güzel güzel ama bizim kızımız biraz yabani ya da aklı taşlarda diyelim... Taşlardan ayırabildiğimiz bir zamanda masaya oturduk. Salata yogurt ve patates kızartmasından sonra kızarmış tavuklarımız da geldi. Parçalanmış tüm tavuğun derisini alıp tereyağında(nasıl oluyor bilmiyorum ama tarifi öyleydi:) kızartıyorlarmış. Kızartmayı sağlıksız olduğu için normal zamanda yemeyi tercih etmem ama arada böyle kaçamaklar iyi oluyor. Kızım da bu kaçamaktan nasibini aldı tabii. Yogurt biraz ekşi geldiği için çok yemedi ama tavuk ve patatese hayır demedi. Tabii bu yeme işi etrafta keşfedilecek ve oynanacak o kadar yeni nokta varken çok kısa sürdü. Hemen arabasından inmek istedi ve maratona kaldığı yerden deva etti. Bu sırada Nihanlar da geldi ve tabiki Ela ve Ayça'da. Vee dört meraklılar oluşmuş oldu böylece:) Aşağıda bilimum maceralarındaki fotoğrafları bulabilirsiniz. Çiçek koklarken, köpek Berduş'u ararken, koşarken, domatesleri kasalardan çıkartırken, Nihan'ın ikram ettiği kuru üzümleri yerken, Berduş'a seslenirken, vs., vs... Ufak bir yuva misali geçti günümüz, oyunlar, şarkılar, koşuşturmaca... Havanın kararmasına yakın kalktık, Namrun yakın nasılsa bir de oraya gidelim dedik, beklediğimizden uzak çıktı ve aynı dolambaçlı yol tabiki ama bir kez çıkmış olduk yola. Namrun'un şahane çarşısında tatlı yedi beyler, ben de Derin'i kadayıftan zor uzaklaştrdım:) Yiyeceğim diye tutturman yakındır kızım, ne yapalım biz de uzak tutabildiğimiz kadar tutarız, sonrasında da hep beraber azar azar yeriz:) Yine yola koyulduk. Çamlıyayla çıkışından gelmiştik, Tarsus üzerinden dönelim dedik ama o yol da diğeri kadar virajlıydı. Kızımla ben uyuduk, biraz telaşlandım eve gelince uyanırsa sonra saat kaçta uyur acaba diye. Klasik anne telaşlanmaları ama kızım gayet istikrarlı uyumaya devam etti. O yorgunlukla da sabaha kadar uyanmadı. Daha nice yayla gezilerine, önümüz sonbahar, Adana'da yaşanan kısacık sonbaharı iyi değerlendirmeliyiz...
Blog Widget by LinkWithin

Counter

Copyright 2009 AKI FAMILY. All rights reserved.
Free WPThemes presented by Leather luggage, Las Vegas Travel coded by EZwpthemes.
Bloggerized by Miss Dothy